tarih saati: ermeni meselesine dahi sultan ikinci abdulhamid'den, günümüze ışık tutacak açılımlar...

ermeni meselesine dahi sultan ikinci abdulhamid'den, günümüze ışık tutacak açılımlar...

Ermeni meselesi batılı dost ve müttefik (!) ülkeler tarafından Türkiye’nin başını ağrıtan bir konu olmuş ve zaman zaman da dayatma aracı olarak görülerek, Türkiye’den taviz koparmak amacıyla defalarca ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulmuştur.

Türkiye’yi köşeye sıkıştırmanın en kolay yollarından birisi haline gelen bu konu meydana geldiği iddia edilen 1915 yılından günümüze tarihin hem bizim tarafımızdan, hem de bizim dışımızdaki tarafsız dünya tarafından bilinmezler arasındaki yerini hala korumaktadır. Çeşitli zamanlarda kah, ülkelerinde yaşayan Ermeni nüfusun oylarını kazanmak isteyen seçim arefesindeki Avrupalı veya Amerikalı politikacılar, kah Türkiye’nin herhangi bir konuda kendi istedikleri yönde hareket etmemesi üzerine “ Bak ! Ermeni soykırımını tanırım ha ! “ diyerek, Türkiye’ye aba altından sopa gösterenler tarafından, Türkiye’nin yaptığı hamleler sonrasında gündeme getirilmiş ve getirilmektedir.

Buna en güzel örnek Ermeni soykırımı yoktur diyenlerin cezalandırıldığı ve Doğu PERİNÇEK’in bu konu ile ilgili Avrupalı dost (!) bir ülke tarafından yargılanması, Amerikan senatosunda Ermeni soykırımının kabul edilmesine dair tasarının oylanması öncesi Türk ve Amerikan yönetimlerinin bunu önleme çabaları ve önlenmesi sonrası yaşanan büyük bir iş başarmanın gururu (!) gösterilebilir…

Gel gelelim yıllardır süren bu “ Bak ! Soykırımı tanırım ha ! “ lara karşılık bizimkilerin “ Bak ! Tanırsanız karışmayız ha ! “ tavırlarının sonu bir türlü gelmemekte ve sorun gitgide sarpa sarmaktadır. Konuyu araştırırken, bu konunun meydana geldiği döneme yani 1900’lü yıllara döneyim dedim ve bu dönemde Ermenilerle iyiden iyiye uğraşan o dönemin muhteşem padişahı Sultan II. Abdülhamid’in tavrının ne olduğunu merak ettim. İşte Ermeni meselesi ile ilgili Sultan II. Abdülhamid’in günümüze ışık tutan politikası ve konunun ele alındığı Prof.Dr. Vahdettin ENGİN’in “ Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı “ kitabından satırlar ;

“ Ermeni meselesi hakkında son yıllarda en çok duyulan sözlerden biri de – meseleyi tarihçilere bırakmak gerektiği - şeklindeki ifadedir. Bu ifade her ne kadar doğru ve mantıklı gibi görünse de, artık geçerliliğini kaybetti. Çünkü mesele ilmi olmaktan çıktı, siyasi bir mahiyet aldı. Bu sebeple kimse tarihçilerin ne söylediğini dinlemek istemiyor. Osmanlı arşivleri bütün araştırmacılara açık olduğu halde, konuyu suistimal etme niyetindeki Ermeni, batılı ve hatta bazı Türk tarihçileri bu arşivden faydalanmayı düşünmüyor. Sadece, nasıl gerçekleştirildiği son derece meçhul olan bir soykırımdan söz edip duruyorlar. Halbuki eğer 1915 yılında bir buçuk milyon Ermeni öldürülmüşse, bunun ne şekilde yapıldığını ispatlamak ve bir buçuk milyon cesedin nereye saklandığını göstermek zorundalar. Aksi halde tüm bu iddialar, Türkiye’yi zor duruma düşürmek isteyen bir takım kişi ve devletlerin oyunu olmaktan öteye gidemez.

Aslında Ermeni meselesi sadece günümüzün problemi değil. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Anadolu’da isyan çıkaran Ermeni terör örgütleri Osmanlı’nın başını ağrıtmaya başlattılar. Eylemlerinin yeterince yankı bulmadığını düşünerek, İstanbul’da büyük çaplı terör eylemlerine başladılar. Sonunda II. Abdülhamid’e bombalı bir suikast girişiminde bulundular. “

II. Abdülhamid, iktidarının büyük bir kısmında Ermeni meselesi ile uğraşmak zorunda kaldı. Fakat bu konuda taviz vermeye kesinlikle yanaşmadı. Padişah meselenin aldığı siyasi boyutun farkındaydı. İçeride Ermeni terör faaliyetlerine yönelik sıkı tedbirler alırken, dışarıda da Batı kamuoyunu bilgilendirme yoluna gitti. Zaman zaman yabancı ülkelerin elçilerini ve gazetecilerini Yıldız Sarayı’na davet edip onlara Osmanlı Devleti’nin ve kendisinin Ermeni meselesine bakış açısını anlattı. Anlattıklarının da yabancı ülkelerin gazetelerinde yayınlanmasını sağlamaya çalıştı. “

Padişahın bu konu ile ilgili saraya davet ettiği kişilerden birisi de Amerika Elçisi Terel’dir. Abdülhamid, elçiden, yaptıkları konuşmanın Ameikan gazetelerinde yayınlanmasını ve böylece Amerikan kamuoyunun meselenin doğrusunu öğrenmesinin sağlanmasını da istemişti. Kasım 1987’de Terel’den konuyla ilgili olarak Century Magazine gazetesine aktarılan satırlar ;


“ …Padişah hazretleri Osmanlı Devleti’nde Ermeni milletinin mazhar olduğu iyi muameleler konusunda pek çok şeyler söyledi. Bu söylediklerinin Amerikan kamuoyunca da bilinmesini arzu ettiklerini ifade etti.

….Padişah hazretlerinin gayet zeki bir hükümdar oldukları hakkında General Valas ve diğer meslektaşlarım tarafından edilen sözleri teyit etme konusunda hiçbir tereddüdüm yoktur. Kendilerine Avrupa hükümdarlarının en muktediri nazarıyla bakmaktayım. Padişah hazretleri görüşmemiz esnasında Ermeni ayaklanması denilen olaylar sırasında yaptığı icraat hakkında İngiliz milletvekili Sir Smit Barten’in gerçeklere uygun bir ifade kullanmasından gayet memnun olduğunu belirtti. Daha sonra,


- “ Son zamanlarda Anadolu’da meydana gelen ayaklanmalar Amerika gazetelerinde konu edilmiyor, hakikatleri Amerika kamuoyuna bildireceğinizi umarım ” dedi ve Ermeniler hakkında bilgiler verdi.

- “ Anadolu’nun fethi sırasında Tatarlarla İranlıların saldırılarına maruz kalan Ermeniler toplu halde Osmanlı ülkesine hicret ederek Osmanlı sultanlarının himayelerine girmişlerdi. Ermeniler Osmanlı sultanlarınca şefkatle karşılandı ve kendilerine gerekli müsamaha gösterildi. Osmanlı sultanlarının sefere çıktıkları ve fetihle meşgul oldukları zamanlarda ticaret işleri Hıristiyanlara ve özellikle Ermenilere kaldı. İşte bu suretle Ermeniler mal, mülk ve servet biriktirme imkanı bulmuşlardır. “

- “ Ermeniler bu süre içinde dinlerini muhafaza edebilmişler, asırlardan beri eski kilise ve manastırlarda serbestçe dini ayinlerini yerine getirmişler, lüzum gördükçe yeni kiliseler açmışlardır… Müslümanlık inancında dört kitap kutsal edilir. Bunlar Kur’an-ı Kerim, İncil, Tevrat ve Zebur’dur. Kur’an-ı Kerim, zulmün önüne geçmek için savaşmak ve cihad yapmak dışında, bütün Allah’a iman edenlerin himaye edilmelerini emredip dururken, bir müslümanın bir Ermeni’yi dininden dolayı katletmesi nasıl mümkün olur ? “


“ Zat-ı Şahaneleri bunları anlattıktan sonra Ermenilerin başına gelenlerin Hıristiyan olmalarından kaynaklanmadığını söyledi. Bunu ispat için, gerek atalarının gerekse kendisinin Ermenilere iyi davrandıklarını, onlara tam olarak güvendiklerini ifade etti ve sözlerine şöyle devam etti :

- “ Babam Sultan Abdülmecid Han hazretleri Baruthane Nezareti’ni Dadyan isimli bir Ermeni’ye emanet etmişti…

Yine babamın zamanında Oğulyan adında başka bir Ermeni Mabeyn dairesi için her türlü kıyafet ve mücevheratı temin etmekle görevli idi…

Darphanenin idaresi Agop adında bir Ermeni’ye verilmişti… Şu anda şahsi hazinemi yöneten Mikail Portakalyan Efendi dahi bir Ermeni olup bütün emlakım onun idaresindedir…
"

- “ Ermeniler Osmanlı hanedanı tarafından bunca lütuf gördükleri halde, memleketimi harap etmek maksadıyla fesat komiteleri kurmuşlar ve nankörlük etmişlerdir. İsyan hareketlerini zengin Ermenler desteklemiştir.

“ Padişah Hazretleri bu anlattıklarından sonra,
… Osmanlı ülkesindeki Hıristiyanların dini nedenlerden dolayı hükümetin zulmüne uğramalarının söz konusu olmadığını,
… Hıristiyanlığın yeni ortaya çıktığı zamanlardan beri inşa edilmiş kilise ve manastırlarda ayin yaptıklarını,

… Kendi patrik ve piskoposlarını seçebildiklerini,

… Dini vecibelerini yerine getirme konusunda daima müsamaha gördüklerini ve himaye edildiklerini, tekrar tekrar izah ettikten sonra mukatele olaylarına şöyle değindi :


- “ Hıristiyan gazetelerinin, Osmanlı tebaası olan Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında meydana gelen olaylar hakkında gerçekleri asla yazmamaları cidden esef vericidir. Bir Müslüman Allah’a iman eden herhangi bir insanı sahip olduğu dinden dolayı cezalandırmaz. Ama bir kavmin fertleri din gayretiyle aralarında birleşir ve dinlerini Osmanlı ülkesini tahrip etmenin aleti haline getirirse o zaman iş başkadır. 1827 yılında Rum isyanı sırasında Avrupalı bütün Hıristiyanlar Osmanlı askerini şiddetle davranmakla suçladılar. Ama bir şehirde teslim olan çoluk çocuk 27 bin müslümanın kılıçtan geçirilmesine ağızlarını bile açmadılar.

" İşte birçok kimseler tarafından bir katil nazarı ile bakılan bir hükümdar en soylu hislerini bu şekilde yavaş ve ahenkli bir ses tonuyla beyan etti. “ der Amerikan Elçisi Terel ve Yıldız sarayında şahit olduğu nefis manzaralardan, saraydaki kütüphaneden, Abdülhamid Han’ın okuduğu kitapların çeşitliliğinden ve ne kadar paha biçilemez olduğundan, padişaha karşı gösterilen derin saygıdan hayretle bahseder…


Yukarıda anlatılan günümüzün devlet adamlarının örnek alabileceği birçok hususlar olduğunu düşünüyorum. Örneğin ;


1. Bizim 1915 yılında bir buçuk milyon Ermeni’yi katlettiğimizi söyleyen Amerikan hükümetine ; 600 bin Kızılderili cesedinin nasıl olup da Amerikan müzelerinde içleri doldurulup sergilendiğini veya Amerikanın işgal edilmesi esnasında acaba kaç milyon Kızılderili’nin veya Maya’nın veya Aztek’in katledildiğini, İngilizlere Hindistan ve sömürdüğü birçok ülkede, Fransızlara Cezayir’de, Rusların Türki Cumhuriyetler’de, hatta Ermenilerin Karabağ’da vb… medeni (!) dünyanın, dünyanın dört bir köşesinde giriştiği katliamları neden yaptıklarını sorabiliriz…


2. Sultan II.Abdülhamid’in Amerika elçisi Terel’e anlattığı gibi Ermeniler de dahil olmak üzere, ne Osmanlı İmparatorluğu zamanında, ne de Cumhuriyet döneminde hiçbir dine ait kilise, havra ve manastır gibi mabedin yıkılmadığını hatta – geçenlerde Akdamar Adası’nda yapıldığı gibi, binlerce Türk-İslam eseri harap halde dururken – başka dinlere ait mabetlerin restore edildiğini anlatabilir buna karşılık Bosna savaşında Avrupa’nın göbeğinde camilerin top atışlarına hedef olduğunu ve buna hiçbir Avrupa ve dünya hükümetinin niçin ses çıkarmadığını sorabiliriz…

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ben küçücük beynimle ancak bunları düşünebiliyorum. Umarım başka düşünenler de vardır… Ne dersiniz ?...


internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Abdulhamiten işık tutacak açılım adlı yazıda hiç bir dönemde mabetlerin veya ibadet hanelerin yıkılmadığından bahsedilmiş...yazan arkadaşın konuyu iyi araştırmadığını düşünüyorum...bir kaç örnek vermek istiyorum...şimdiki istanbuldaki divan ötelini yerinde 1950 lere kadar surp hagop ermeni kilisesi vardı ve otel için yıktırıldı...başka bir örnekse adanada merkez bankasının şimdiki yerinde 1940 a kadar ermeni katedrali vardı ve yıktırıldı...bu örnekleri çoğalta bilirim ama luzum sağlıcanı düşünmüyorum..sadece iyi araştırılmasın dililiyorum.

Asım Ümit dedi ki...

alen, öncelikle yazınızı 23 ekim tarihinde gönderdiğiniz fakat blogger.com un kapatılması dolayısıyla yayımlanmasının bugüne kalmasını anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Yorumunuz çok uç bir noktadan tez öne sürüyor. Ha bu demek değil ki ben bunu yalanlıyorum veya aman ne olacak altı üstü 1-2 tane mabet yıkılmış bundan ne çıkar diyorum.
Birincisi Abdulhamit dönemine ait bir yazıda, o döneme ait bilginiz varsa onu değil de 1940-50 lere ait durumu belirtmişsiniz. İkinci olarak yıkıldı demişsiniz, yaşınız itibariyle buna şahit mi oldunuz? Bir yakınınız mı görmüş? Yıkıldı ise zor kullanılarak mı yıkılmış? Belki ayakta kalamayacak hale gelmiştir, harabe haline gelmiştir. Belki o kilise-katedralin cemaati olmadığı için olmuştur. Veya cemaati vardıysa buna razı olmuş, hatta istemiştir. Ne dersiniz? Tabi ki baskıyla bu iş yapıldıysa yapanlardan bunun hesabı sonuna kadar sorulmalıdır. Ha örnek diyeceksek, rakam vereceksek, kimlerin zulüm gördüğü kimlerin zulüm yaptığı aşikar olacaktır. Bu konuda sayılamayacak miktarda örnekler var. Yeter ki objektif olalım. Günümüzde yaşananlar dahi geçmişte neler yaşanmış olduğuna dair ışık tutar. Tarih tekerrürden ibarettir sözü tarihle ilgilenenler için çok şeyler ifade eder. Ermenistan’da, Rusya’da, Türki Cumhuriyetlerde bir asır boyunca yapılanları neden kimse görmez, peki bunu da söyler misiniz? Oralarda ahıra, mezbahaya, meyhaneye, hatta afedersiniz umumhaneye çevrilmiş binlerce dini ve kültürel mirasın katliamı neden hiç dillendirilmez? Daha insan ve kültür katliamından söz etmedim bile. Sadece bir örnek: Kimler başkasına saygı duymuş, kimler başkasının değerine sahip çıkıyormuş. 24 Ekim günü gazeteleri karıştırırken Bugün gazetesinin arka sayfasında bir haber gözüme ilişti. Kars ilimiz Ermenistan sınırındaki Ani Harabelerinde bulunan tarihi eserler ve içerisindeki katedral, Ermenistan tarafındaki taş ocağında yapılan patlatmalar sebebiyle büyük zarar görüyor. 5000 yıllık tarihi olan Ani Harabelerindeki Kathedral Kültür Bakanlığının çalışmalarıyla ayakta tutulmaya çalışılıyor. Haber bu şekilde özetlenebilir. Duvarlarında derin çatlaklar bir yerlerden kopup yere saçılmış taşlarla katedral resmedilmişti. Diyeceğim o ki bunu okuduktan sonra sizin yazdığınız gerçekten çok yavan geldi bana. Bu yazacakken canlı bir örnek oldu. Artık o duruma gelindi ki bir takım iddialar art niyet ve çıkar amaçlı hesapların gerekçesi ile söyleniyor. Bu herkes için geçerli. Şundan da şüphe duymamanızı istirham ederim ki, geçmişte olduğu gibi bugünde bu kültürün insanları kendinden çok başkasına sahip çıkmaya, kendinden çok başkasına hak tanımaya devam ediyor. Yeter ki herkes gerçeği görmeye anlamaya istekli olsun. At gözlükleri, önyargılar, insanları hataya yanlış yerde yer almaya sürükleyen en büyük sebeptir. Müsterih olun, bugün de dün olduğu gibi bu devlet ve bu devletin kültür bakanlığı camilerden çok kiliselerin onarımına, Mimar Sinan’ın köprülerinden daha çok Bizans mirasından kalan eserlere ödenek ayırıyor. Miktarını araştırmadım lakin yapılan çalışmalardan bu açıkça görülüyor. Biraz dolaşalım, biraz açıp doğru kaynaklardan okuyalım gerçekleri rahatlıkla göreceğiz. Sığ düşünceler ve sorulardan kurtulmanın yolu bu.

Yorum Gönder

Copyright © 2008 - tarih saati - is proudly powered by Blogger
Smashing Magazine - Design Disease - Blog and Web - Dilectio Blogger Template