tarih saati: özür dileriz aslında biz de türkleri katlettik diyen yunanlı yazar...

Bizim aydınlarımız (!) Ermenilerden özür dileme kampanyası başlatırken, Yunanlı bir gazetecinin Türklerden özür dilermiş gibi, Yunan işgalinde Türk halkına karşı işlenen cinayetleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyması, ilahi adalet kavramını bize hatırlattı... Bu çalışma hem de öyle bir döneme denk geldi ki...

Yunan işgali ve Yunan Ordusunun Anadolu ve Karadeniz Bölgesinde ilerlemesi esnasında, meydana gelen olaylar ve Sabah gazetesi yazarı Stelyo Berberakis tarafından, Yunan İşgali’nde Anadolu’da Türklere karşı uygulanan katliamları da ele alarak, tarihi gerçekleri cesur bir şekilde ortaya koyan Yunanlı gazeteci ve araştırmacı Tassos Kostopulos'un "1912-1922 Savaş ve Etnik Temizlik" kitabınının tanıtımı ve kendisiyle yapılan röportaj yayınlandı…

Bir Yunan yazarın objektif olarak milliyetçi bir tavır sergilemeden, olayları tarihi gerçekleriyle ele alması bakımından, okunmaya değer ve tarihimizin karanlık bir sayfasına bir nebze de olsa ışık tutacağa benziyor…

Yunanistan'ın "Pontus Soykırımı" ilan ettiği Karadeniz'deki kanlı çatışmaları da inceleyen Kostopulos olayların Rum, Türk ve Ermeniler için ölüm kalım meselesi olduğunu belgeleriyle ortaya koyuyor..

Yunanlı gazeteci ve araştırmacı Tassos Kostopulos'un "1912-1922 Savaş ve Etnik Temizlik" kitabının arka sayfasındaki tanıtım yazısında ilk olarak şu cümleler dikkati çekiyor: "...Megali Idea (büyük Yunanistan'ı kurma idesi) çığırtkanlığı yapanların öne sürdüklerinin tersine, Yunan ordusunun ve ona paralel olarak faaliyet gösteren çetelerin, gerek 1912-13 Balkan savaşlarında; gerekse 1919-22 Anadolu seferinde uyguladığı şiddetle, rakiplerin uyguladığı şiddet arasındaki fark yok denecek kadar azdır..."

"...Yeni ya da arzu edilen sınırların (yanlış) tarafında kalan yüz binlerce insan bu şiddet ve terör karşısında diz çökerek ana vatanlarından sürülmüştür... Köklerinden sökülerek sürülen İzmir ve Karadeniz Rumları gibi Giritli Müslüman Türkler de Makedonya Slavları da Yunan orduları sayesinde yanıp kül olmuş köy ve kentlerini terk etmek zorunda kalarak bu projenin kurbanlarından bazıları olmuştu..."

Kostopulos bu kitabını yazmak için o savaşlarda yer almış Yunan askerlerinin anı defterlerinden, o dönemleri yaşayanların yazdıkları kitaplardan, yayınlanan ve yayınlanmayan askeri arşivlerden, dönemin gazetelerinden, Küçük Asya Araştırma Merkezi'nden, Yunan parlamentosu tutanaklarından, Türk Tarih Kurumu'ndan, istatistik enstitülerinden ve birçok yabancı kaynaktan yararlandı. Yunan önder Venizelos'un 1918'de Paris ve Londra'da yaptığı görüşmelerde "Anadolu Rumları Türkler tarafından katlediliyor" gerekçesiyle ordusunun İzmir'e çıkmasını nasıl sağladığını kaleme alıyor.

Ancak Venizelos'un 1920'de ve savaş ortamında seçimleri kaybetmesiyle tekrar tahta çıkan sürgündeki Kral Konstantin'in, ordularını geri çekme yerine Ankara'ya taarruzu sırasında Türk ahalinin direnişine karşı kullandığı şiddet, geçtiği köyleri yakıp yıkması, kadınlara tecavüz edilmesi gibi savaş suçu işleyen Yunan askerleriyle Yunan subayları arasındaki çatışmaların orduyu nasıl iki cepheye ayırdığını irdeliyor.

Tüm bu olaylar, savaşmış Yunan askerlerinin anı defterlerinden ve Yunan askeri arşivlerindeki raporlardan alıntılarla çok detaylı bir biçimde kaleme alıyor. Kostopulos, Yunanistan'ın 1992'de "Pontus Rumlarının Soykırımı" olarak kabul ettiği Karadeniz'deki kanlı çatışmalara da değiniyor kitabında. Yunan parlamentosunun 1992'de "Pontus Soykırımı" olarak tanıdığı kanlı çatışmaların hiçbir durumda "soykırım" olmadığını; bu çatışmaların gerek oradaki Rumlar, gerekse Türk ve Ermeniler için birer "ölüm kalım meselesi" olduğunu görgü tanıklarının anılarına, yabancı elçilerin raporlarına ve çeşitli istatistiklere dayalı olarak belgelerle kanıtlıyor.

Yunan ordusunun Balkanlar ve Anadolu'daki seferlerini araştıran ve belgeleri toplayan kitabın yazarı Kostopulos, "Kendisini masum ilan eden her bir Balkan ülkesi gerçeklerle yüzleşmelidir" diyor..

Yunanistan'ın o dönemlerdeki emellerini kavuşabilmek için Anadolu seferini niçin başlattığını, orada işlediği savaş suçlarını, Yunan ordusunun köyleri nasıl yakıp yıktığını, Türk halkını nasıl kılıçtan geçirdiğini anlatan resmi belgelere ve savaş yıllarını yaşamış olanların anılarına dayanan trajik olaylar bir bir anlatılıyor.

Camide diri diri yaktılar…

Kitaptan bir belge.. Albay Stylyanos Gonatas'ın raporundan:

"18-25 Ağustos 1922. Yunan askerleri ricat halindeyken geçtikleri bütün köyleri yakıp yıkıyor, yağmalıyor. Salihli, Kasaba, Manisa, Uşak, Dikili... Her yer alevler içinde bırakıldı.

Bu askerler, askerlikten çıkmış vaziyette. Urla'da yerel Rumlar bile Yunan askerlerinden köylerini korumak için silahlanmış durumda. Askerden firar edenler kendi çetelerini kuruyor ve köyleri talan ediyorlar. Aralarında Yunan ordusuna destek veren Çerkezler ve Kırgızlar da var. Bandırma'da bir camiyi ateşe verdiler. Sığınanları diri diri yaktılar.

Görgü tanıklarına göre, Uşak'ın kasabalarından birinde de Yunan askerlerinden kaçan ihtiyarlar, kadınlar ve çocuklar bir camiye sığındı. Başıbozuklar camiye girmediler. Ancak camları kırarak içine dal, ot, tahta ve odun atarak ateşe verdiler. Katil askerler can havliyle kaçanların üzerine ateş açtı. Hepsi öldürüldü. Diğer görgü tanıklarına göre genç kızlara kah ağaçlara bağlayarak, kah örgülü saçlarını yere çaktıkları çivilere bağlayarak cani askerler tarafından topluca tecavüz ediliyor."

Tassos Kostopulos'un "1912- 1922 Savaş ve Etnik Temizlik" adlı kitabı da bu eserlerden biri oldu. Kostopulos, Yunan ordusunun gerek Yunanistan sınırları içinde, gerek Balkanlarda, gerekse Anadolu seferindeki askeri operasyonlarda uyguladığı şiddete odaklanıyor kitabında.

Yunanistan'ın 1912-13 Balkan savaşlarında kendi dar sınırlarını genişletme uğruna ordusu ve başıbozuk çetelerin Müslüman ve Slav kökenli halkı nasıl kılıçtan geçirdiğini, geride bıraktıkları arazilerin gasp edilişini belgeleriyle ortaya döküyor. Yunan yazarın kitabına göre yurtlarından edilen Müslümanlar, gidecekleri başka bir yurt olmadığı için dil ve dinlerini paylaştıkları Anadolu'ya göç etmek zorunda kalıyor. Ancak "intikam" için bu kez de oradaki Rum halkı taciz etmeye başlıyor. Ve bu, dönemin Yunanistan önderi Venizelos'un ülkesinin sınırlarını daha da genişleterek Anadolu'ya taşıma arzusu için kaçınılmaz ve ideal bir fırsat oluşturuyor...

Köprühisar’da Türk kızlarına saldırdılar…

A. Dimitriou adlı bir yedek subayın anı defterinden: "...25 Aralık 1920. Öğle vakti Köprühisar'a girdik. Türk köyünün içinde silahlı askerler evlerin, mağazaların kapılarını kırıyor, içeri giriyorlardı. Her yerden çığlıklar, kadın haykırışları, ağlama sesleri yükseliyordu. Arada sırada tüfek sesleri de geliyordu. Yolda ilerlerken açık bir kapı gördüm. İçeri girdim. Merdivenin ucunda yaşlı bir Türk'ün cesedi vardı. Daha içeride bir patırtı vardı. yaklaşık 10 kadar çamur ve pislik içinde asker yerlerde yuvarlanıyor, kahkahalar atıyordu. Altlarında da ise bir genç Türk kızı vardı. Yarı çıplaktı. O da çığlık çığlığa ağlıyor, yalvarıyordu.

Askerler, "Sen de bir meze al" diye seslendi. "Ayıptır. Bırakın kızı" diye haykırınca, yerdeki kız kalkarak boynuma sarıldı ve Türkçe "Kurtar beni" diye bağırdı. Küfür ederek "Utanın. Savaştayız." diye bağırıyordum. Askerlerden biri süngüsüyle üzerime yürüyüp "Bas git, senin de Meryem Ananın da... " diye haykırıyordu...

Küçük Asya Felaketi…

Kitabın okunmasından sonra geriye kalan telve: Yunan ordusu, ülkede "Küçük Asya Felaketi" olarak tanımlanan Anadolu hezimetine uğradı. Ve mahcubiyet içinde geri dönerken yaklaşık 2 milyon Anadolu Rumunu da beraberinde götürmek zorunda kalması, Yunan milliyetçilerin öne sürdüğü gibi "Türk barbarlığından" değil, Yunanistan'ın "Megali Idea" adı verilen sınırlarını genişletme teşebbüsünden kaynaklanıyordu... Kitabın yazarı Tasos Kostopulos'un "Bu kitabın Türkiye’de yayımlanmasına itiraz eder miydiniz?" sorusuna verdiği yanıt tarihe bakışını da çok iyi özetliyor:

Nefret Azalacak…

"Tabii ki itiraz etmem. Ancak şunu belirtmem gerekiyor. Ben bu kitabı sadece ve sadece Yunan ordusunun uyguladığı şiddete ve siyasetçilerin hatalarına odaklanarak yazdım. Karşı tarafın, yani Türk olsun, Bulgar olsun, Sırp olsun, onların uyguladığı şiddetten farklı olmadığını göstermeye çalıştım. Resmi tarihin tarafsız olması gerektiğini anımsatmak istedim. Ulusların er ya da geç kendi hatalarını, işledikleri cinayetleri kabullenmeleri gerektiğine inananlardanım.

Türkiye’de benim bu kitabımı okuyacak olanlar yalnız "İşte Yunan barbarlığı" sonucunu çıkaracaklarsa ve Yunanistan'a karşı kin ve nefret duygularını uyandıracaksa, hiç yayınlanmasın daha iyi. Bir araştırmacı olarak benim amacım, her bir Balkan ülkesinin kendi tarihiyle, hatalarıyla, işlediği cinayetlerle yüzleşmesi gerçeğini yaymaktır. Bu özeleştiriler yayıldıkça ulusların kendi arasındaki kin ve nefret duygularının azalacağına ve aşırı milliyetçilerin elindeki kozların teker teker yok olacağına inanıyorum."

Türk tarihinin karanlıkta kalan nice sayfalarından hem de kanlı sayfalarından biri idi Yunan işgali…

Umarız bu çalışma, “BİZ” den biri tarafından yazılmamış olduğu için, tarihçiler ve kamuoyunda doğru etkiler yaparak, Anadolu insanının maruz kaldığı bir katliam döneminin üzerinden sis perdesi kalkar ve kendilerini AYDIN (!) olarak niteleyen bir kısım çok bilmişler, Ermenileri katlettiğimiz iddialarını savunmayı bırakarak, kendi insanlarının aslında katledildiğini görebilirler…

internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Copyright © 2008 - tarih saati - is proudly powered by Blogger
Smashing Magazine - Design Disease - Blog and Web - Dilectio Blogger Template