tarih saati: kurtuluş savaşında, düşman denizaltılarına karşı takalardan kurduğu filo ile mücadele eden büyük kahraman; ketencioğlu hacı yakup ağa...

Yaşarken kıymeti bilinen kahraman sayısı azdır. Öldükten sonra kıymeti fark edilen kahraman sayısı da meçhul kahramanların sayısına oranla parmakla sayılır. Sizlere inanılması güç öyküsünün bir parçasını sunacağımız kahraman da, eğer tarihe gönül vermiş araştırmacı yazar İbrahim Balcı gibi insanlar da olmasa, adı unutulup gidecek meçhul kahramanlardan olacaktı.

Ama o artık unutulmayacak bir kahraman olduğu gibi, mücadelesi ve ahlakı ile pek çok sahte kahramandan daha fazla övgü ve takdire layık olmayı hak ediyor. Kim bilir belki bu çalışma sayesinde Türk Milleti`nin ona olan borcu da bir şekilde ödenmiş olacak...

“ Ben bu mücadeleyi madalya almak için değil, vatan kurtulsun diye yaptım` diyen bir yürek... “
“ Üç kuruş maaşa yapılacak işte yokum. Ben, evlatlarım, malım ve mülküm, ülkeme feda olsun “ diyen bir büyük yurtsever...

İşte bu sözleri edip, hayatına yansıtabilecek kadar gerçek bir kahraman olan Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa’nın hayatı ve kahramanlıkları, araştırmacı yazar İbrahim Balcı’nın Takalar Kumandanı Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa adıyla kitap haline getirilmiş… İşte, Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa ;

O dünya tarihinin en acayip deniz muharebesine imza attı. İnanılması gerçekten güç ama o takası ile Marmara Denizi boyunca denizaltı kovaladı. Balkan Savaşı , Birinci Dünya Savaşı , başka bir ifadeyle Çanakkale Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı. O tüm bu savaşlara katıldı. Müthiş kahramanlıklar sergiledi, malını mülkünü vatan için feda etti, işkence gördü, idamla yargılandı. Ama hiçbir zaman ben bunları yaptım diye ortaya çıkmadı, sağda solda övünüp böbürlenmedi. Sadece o değil, kahraman aile fertleri de onun izinden gitti, onun ahlakının takip ettirdi.

O kadar asil ve mütevazı bir ailenin fertleri idiler ki, sahte kahramanlar ortalıkta caka satıp, devletten ne kopartabiliriz diye hesap yaparken, onlar sadece sustular. Acılarını ve yoksulluklarını sineye çekip, sahte kahramanlarla adlarını aynı kefeye koydurmadılar. O kahraman şunu, bunu yaptım demediği gibi, sonraki kuşaklar da aynı şekilde çiğlik göstermemeyi tercih etti. Hizmetlerine karşılık hiçbir şey beklemeyen bu büyük yurtsevere zafer sonrası vefalı davranılabildi mi? Tabi ki hayır! Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa kimdir ?

Soyağacına göre ailenin bilinen ilk ismi Hacı Ahmet`tir. Hacı Ahmet`in mezar taşındaki ölüm tarihi 1673. Ailenin ilk konakladıkları yer, Mapavri`nin (Çayeli ) Parakoma mevkiinde Çandar yamaçlarıdır. Yani günümüzün Başbakanı R. Tayyip Erdoğan`ın ailesinin yaşadığı topraklar. Zaten kahramanımız R. Tayyip Erdoğan`ın sülalesinden bir fert olduğu gibi, SHP İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz Ketenci`nin de dedeleri arasında yer alıyor. Buna rağmen adının bugün hala bilinmiyor olması onun asil duruşunun en güzel ispatı bir anlamda.

Sonraları aile Arkotil`de (Limanköy) karar kalıp yerleşirler. Hacı Ahmet Efendi bir deniz tüccarıydı. Birkaç yelkenlisi ile Çayeli`nden Rize, Trabzon, Samsun, Sivastopol, Soçi, Souhum ve Karadeniz`in diğer limanlarına giderek, keten ticaretiyle geçimlerini sağlamaktaydı. Hacı Ahmet`in soyu, yıllar ilerledikçe Rize dışına taşar, genişledikçe genişler. Soyadı kanunu çıkınca, kardeşler bir araya gelemediklerinden dolayı değişik soyadları alırlar. Ailenin bir kısmı yani Hacı Yakupoğulları, ailenin keten ticaretiyle meşgul olmaları nedeniyle `Ketenci` soyadını alırken, diğer kardeşler; Başer, Erdoğan ve Yıldız soyadlarını kabul ederler.

Sonraları Ketenci`den Keten`e dönüşüm olur ailenin bir kolunda Ketencioğlu lakabı ile anılan Hacı Yakup Efendi, denizcilikte ustadır, işini devam ettirir ve zamanla üç direkli büyük bir gulete (kotra) sahip olur. Karadeniz `in liman şehirlerine gider gelir. Genellikle keten, un ve bakliyat ticareti ve nakliyat işleri yapar, oralardan ise kereste, gazyağı gibi ihtiyaç maddelerini getirir. Altı ay süren bir yolculuktan sonra Hac farizasını yerine getiren Ketencioğlu Yakup Ağa bundan sonra `Hacı` olarak anılacaktır.

Ketencioğlu ailesi 93 Harbi (1877 Rus Savaşı) nedeniyle yaşanan büyük göç sırasında Rize`den ayrılan aileler arasında yer alır. Geldikleri yer Sarıyer`in, Rum nüfusu hayli çok olan Rumelifeneri köyüdür. Ketencioğlu ailesini Rize`den kalabalık birkaç aile daha takip eder ve onlar da Rumelifeneri`ne yerleşirler. Hacı Yakup Efendi ciddiyeti, inandırıcılığı ve verdiği sözün arkasından durması ile İstanbul`da kendini denizciler içinde çabuk kabul ettirir, sözü dinlenen reislerden olur. Yıllar ilerlerken çocuklarının sayısı beşe ulaşır. Ahmet , Mehmet , İbrahim , İsmail Hakkı ve bir kızı Emine ile Sarıyer`de ikamet eder. Hacı Yakup Efendi İstanbul`da birkaç yıl çalıştıktan sonra ikinci takasını da alır. Aile tamamen denizciliğe yönelir. Navlun işinde çalışıp, iyi de kazanırlar.

Hacı Yakup Efendi`nin amacı takaların sayısını çoğaltmak, ve biraz daha kazandıktan sonra armatörlüğe geçmektir. Ama kader ona bu şansı vermediği gibi vatan aşkı elinde ne varsa kaybetmesine neden olacaktır. Yakup Ağa savaştan savaşa yelken açar. Berlin Antlaşmasından sonra (1878) gelişen olaylarla kan gölüne dönen Balkanlarda kurulan yeni devletlerden Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, zamanın geldiğine inandıkları anda (Ekim 1912), Osmanlı Devleti`ne savaş açarlar.

Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa o tarihlerden itibaren devletin emri ile cephane ve erzak sevkıyatı yapmak suretiyle kelleyi koltuğa alarak evlatlarıyla birlikte cepheler arasında çok zor şartlar altında mekik dokur. Daha sonra Çanakkale harbi için ter döker ve soluk bile alamadan işgal altındaki İstanbul`dan Anadolu`ya mühimmat taşır.

Ancak her devirde birkaç muhbir ve birkaç vatan haini mutlaka vardır ve işgal günlerinde ihbar üzerine İngiliz işgalcileri ailenin peşine düşer. İngiliz İşgal polisi bu aileyi iki ayrı baskınla yakalamayı başarır. Ketencioğlu, 4 oğlu ile birlikte işkence görüp idamla yargılanır. Yapılacak işkenceyi tahmin edip, oğullarının kendisini kurtarmak için itirafta bulunacağını sezdiği için;

“ Uşaklar , bizi öldürseler de konuşmak yok. İsim vermek yok. Dikkatli olun, konuşmayın, kızıp da dilinizi çözmeyin, yoksa hakkımı helal etmem! Allah da cezanızı verir, vatan ağlar! “ öğüdünü vermeyi ihmal etmez.

Kroker oteli`nin en alt katında baba ve dört oğul günlerce işkence altında sorguya çekilir . İdamları istenerek hakim önüne çıkartılırlar. Ama ne Hacı Yakup ne de oğullarının ağzından tek kelime çıkmaz. Sonunda çaresiz bırakmak zorunda kalırlar .

Hacı Yakup Ağa, savaş tarihinin ibretle kaydedeceği bir olayın da başında bulunur. Görevi, Çanakkale Boğazı`ndan sızarak Marmara Denizi`ne geçen ve Türk gemilerini batıran düşman denizaltılarını kovalamak ve etkisiz hale getirmektir ! Peki bu nasıl yapılacaktır ? Denizaltıya karşı kotra ve taka ! Olacak iş değilir, ama bu görev kendisinden istenir. O da mazeret aramak yerine harekete geçmeyi tercih eder. Takalardan müteşekkil bir savaş filosu kurmaya çalışır. Sonuçta iki kotra ve iki takadan oluşan birkaç tim kurar. Bütün timlere silah ve cephane dağıtılıp, görevleri anlatılır. Taka ve kotralardan oluşan timler her gün denize açılarak denizaltı arar !

Nihayet 18 Ağustos 331 (1915) günü Tuzburnu`nun Manastır mahallinin takriben dört mil açığında düşman denizaltısını görürler ve çatışmaya girerler. Tarihin en garip deniz muharebesi sonuçlandıktan sonra düşman denizaltısını kovalayan ekibin tutmuş olduğu ve Taka Kayıklar Kumandanlığı`na (Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa `ya) gönderdiği rapor aynen şöyledir ;

“ Kayıklar Taka Kumandanlığına ; Şehri halin 18nci günü saat bir raddelerinde Tuzburnu Manastır mahallinin takriben dört mil açığında tarassut halinde ve sakin rüzgarla seyretmekte iken Mudanya`dan hareket eden ve bizim açığımızda bulunan dört kayığın daha açığında birden bire fevkelbahır düşman tahtelbahri mezkur kayıklara bir el mavzer ateş etmiş olduğunu gören mezkur kayık reisleri ile tayfaları, küçük sandallarına rakiben karaya doğru gitmekteler iken, mezkur düşman tahtelbahri üzerine sekiz adet mavzer ile gayet seri ateş açtık. O arada ancak bir top atmış ve mermisi İbrahim Reisin kayığının kıç tarafına isabet ederek bir metre mürabbaında bir rahle açılmış ise de, peranda ile kapatılmıştır.

O sırada Pendik `ten atılan üç topun ve acizlerinin (kotra ve taka sahiplerinin) seri ve devamlı ateşlerimizin tesiri ile gine dalmış olduğundan, bir müddet sonra Katırlı açıklarında çıkmış yine arkasını takip etmekte bulunmuş isek de bir daha göze görünmediğini beyan ve arz ederiz, Efendim.

20 Ağustos 331 (1915).
6 No.lu Kotra Reisi Cafer,
5 No.lu Kotra Reisi Hamit Rahnedar olan kayığın sahibi İbrahim Reis ,
Ahmet Reisin Mahtumu Ali (Parmak izi),
Ali efendinin başparmak izi olduğu tasdik olunur.
Deniz Zabıta Memurlarından Fuat 821 “

Dünya Savaş tarihi işte böylesi garip bir muharebeye şahit olmuştur. Denizaltıya karşı taka ve kotralarla karşı koyan bir zafer !

Herkesten çok hakkı olduğu için Ketencioğlu Hacı Yakup Ağa`ya elbette bir “ İstikIal Madalyası “ verilir. Ne var ki, yaşı doksanı aşmış olan Yakup Ağa`nın bütün sermayesi tükenmiş olduğu gibi, büyük iki takası işgal güçlerince batırılmış, evi bile tahrip edilerek kullanılamaz hale getirilmiştir. Armatatörlük hayali kuracak kadar varlıklı aile, vatan aşkı adına yoksul ve bitap düşmüştür. Hacı Yakup Ağa`nın kayıplarından yana hiçbir şikayeti olmaz. Çünkü, ne yaptığını, niçin yaptığını bilmektedir. Tek borcu vardır Allah`a, onu da vatan için verse ne çıkar ! diye düşünmektedir.

Hatta ailenin, 15 Nisan 1925 tarihli kanunla mağdurlara verilen hakkı kullanmak istemesi bile bürokrasi ile engellenmiştir. İstanbul Valiliği`ne verilen dilekçeye göre ailenin zararı sadece onaltı bin altı yüz yirmi beş lira olarak gösterilir. Ama Hacı Yakup Ağa`dan ispat ve belge istenir...

O gazi zaten daha savaşa çağrıldığı gün “ Üç kuruş maaşa yapılacak işte yokum. Ben, evlatlarım, malım ve mülküm, ülkeme feda olsun “ dediği için bu talep üzerine belge uydurmayı aklından bile geçirmez...

Çünkü O, “ Ben bu mücadeleyi madalya almak için değil, vatan kurtulsun diye yaptım “ demektedir...

Tarihimizin şerefli sayfalarını süsleyen isimsiz kahramanları gün yüzüne çıkaran ve bizlere tanıtanlara emeklerinden dolayı teşekkür ediyor, bize bu aziz vatanı canlarıyla, kanlarıyla, mallarıyla savunarak bize bırakan atalarımızın, şehitlerimizin, gazilerimizin ve bu uğurda emeği geçip de ismini bile bilmediğimiz tüm kahramanların manevi huzurlarında saygıyla eğiliyoruz…

internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Copyright © 2008 - tarih saati - is proudly powered by Blogger
Smashing Magazine - Design Disease - Blog and Web - Dilectio Blogger Template