Dünya Gazze'de uygulanan soykırımı seyretmeye devam ederken, yakın tarihte, hemen yanı başımızda Türkmen kardeşlerimize uygulanan bir soykırımı ele alarak, çoğumuzun hiç duymadığı bu olayı insanlığa duyurmak istiyoruz... Altunköprü katliamı...
Tarih : 28 Mart 1991...
Yer : Altunköprü, Irak'ın kuzeyinde, tabii güzellikleri olan bir Türk kasabası...
Havası güzel, kokusu sanki "misk ü anber", suyu baldan tatlı, içinde daha ne güzellikler saklı. Kerkük'e 44, Erbil'e 50 kilometre mesafedeki bu şirin kasabaya Aşağı Zap ve Küçük Zap suları ayrı bir güzellik veriyor.
Üst taraflardan iki ayrı kol halinde akıp gelen bu "kardeş" sular kasabayı adeta çevreleyip geçtikten sonra Kayabaşı Mevkii'nden de geçerek tıpkı Türkiye'den iki ayrı nehir olarak gelip Basra Körfezi yakınlarında birleşen Dicle ve Fırat gibi tek bir ırmak olup akarlar. Adı üstünde; Altunköprü bir köprüler diyarıdır. Kasabaya adını veren köprünün tarihi ise eski, dolayısıyla hakkında rivayet boldur...
Bağdat'ın yeniden fethi için 1638'de bölgeye gelen IV.Murat, kumandanlarından birini Kerkük'e gönderiyordu. Kumandan, eski köprünün yakınlarına bir köprü daha yapmaya kalkınca, bunu bir zaman kaybı olarak gören Padişah, tıpkı Bizans'ın fethi sırasında atını denize süren Fatih Sultan Mehmet gibi kızıp atını suya sürmüştü. Bu olay Türkmenler arasında hoyrat olup söylenir oldu:
"Su seni
Su göğertmiş, süseni
Geçme nâmert köprüsünden
Koy aparsın, su seni
Yatma tilki yatağında
Koy yesin aslan, seni"
Tıpkı Kerkük, Musul, Süleymaniye, Telafer, Erbil ve çevresindeki başka yerleşim yerleri gibi Altunköprü de kültürüyle, folkloruyla bin yıldan beri Türk yurdu idi. Bu şirin kasabayı yurt tutan Türkler kendilerini suya apartmadılar, aslanlara da yem olmadılar ama, Birinci Dünya Savaşı sonunda aslan payını aslan olmayanlar alınca öz vatanlarında garip kalıverdiler. Yine de bağlı bulundukları devlete baş kaldırmadan vatandaşlık görevlerini yerine getiriyorlardı. Ne yazık ki onlar da tıpkı öteki Türk şehirlerinde oturan kardeşleri gibi, İngiltere'nin Osmanlılara oynadığı oyun sonunda kurulan Irak Devleti'nin uyguladığı soykırım zincirinin bir halkası olmaktan kurtulamadılar.
1920'de Telafer Türklerine uygulanan Kaçakaç Katliamı bu zincirin ilk halkası idi. 1924, 1946, 1959, 1979, 1980, 1991, 1996, 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında Irak topraklarında yaşayan Türklere karşı 20'ye yakın katliam uygulandı ve binlerce kardeşimiz şehit edildi. Yönetimler değişiyor ama Irak Türklerinin kaderi değişmiyordu. Her biri insanlık tarihinin büyük birer ayıbı ve tarihin kara lekeleri olan bu katliamların ayrı ayrı acıları, unutulmaz hatıraları var.
1991 yılında, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi üzerine başlayan I. Körfez Savaşı Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanınca ülkede bir kargaşa yaşandı. Saddam Hüseyin, daha çok Bağdat'ı koruma telaşına düştüğü için ülkenin güneyinde ve kuzeyinde otorite boşluğu oluşmuştu.
Güneyde Şiîler ayaklanırken kuzeyde de Peşmerge grupları Kerkük'e yerleşmeye giriştiler. 18 Mart 1991 günü Kerkük'e giren Peşmergeler tapu ve nüfus dairelerini talan ederek pek çok vesikayı yok ettiler. Peşmergeler, önlerine çıkan bir fırsatı değerlendirerek bugünkü fiilî durumun temelini işte o günlerde atmışlardı.
Kendi halkına karşı itibarı sarsılan Saddam bir şeyler yapmalı ve güç gösterisinde bulunarak otoritesini yeniden kurmalıydı. 1991 yılının Ramazan ayında tam teçhizatlı birliklerini olay bölgelerine gönderdiği zaman Peşmergeler zaten işlerini bitirip gitmişlerdi.
Olan, içinde yaşadıkları devlete bağlı kalıp güçsüz zamanında bile isyan etmeyen Türklere oldu.
Ordu birlikleri Tuzhurmatu, Tavuk ve Tazehurmatu gibi Türk bölgelerini topa tutarak Kerkük'e doğru ilerlerken paniğe kapılan halk sağa sola dağılmaya başlamıştı. 27 Mart 1991 günü Kerkük'e giren ordu birlikleri oradan Altunköprü Kasabası'na yöneldiler. İşgalci ve talancı Peşmerge gruplarını, bulamayınca öfkelerini suçsuz - günahsız insanlardan alma yoluna gittiler. 28 Mart günü iftar öncesi, Altunköprü'de oturan ve panik sırasında Kerkük'ten, Tavuk ve Tuzhurmatu'dan kaçarak oraya sığınan Türkmenlerden, çocuk, genç ve yaşlı demeden topladıkları tam 102 kişiyi alıp götürdüler. Kutsal ay sadist insanlar tarafından karartılmış; ağlayışlarıyla yürekleri dağlayan analar oruçlarını gözlerinden damlayıp ağızlarına tuzlu sular gibi akan gözyaşlarıyla açmışlardı!
Oruçlu günler bitip bayram gelmişti ama bu bayram gerçekten "bayram" olacak mıydı? Olmadı... Sevinç içinde yaşanması gereken Ramazan Bayramı acılarla, kederlerle geçti. Ve bayramdan 15 gün sonra...
Dibis Kasabası yakınlarında "Kayabaşı" diye anılan bir yer vardı ve oradaki bir çukurluktan kokular yükseliyordu. Bunu duyan Altunköprülüler merak ve endişe içinde Kayabaşı'na ulaşınca o korkunç manzarayla karşılaştılar: Kurşuna dizilerek şehit edilen tam 102 cansız beden üst üste yığılmış halde orada duruyordu!
Altunköprülüler, şehitlerini alarak beldelerine götürdüler ve Selahi Semti'nde bulunan şehre hâkim bir tepeye defnettiler. Altunköprü Şehitliği'nde o günden beri her seher tam 102 gül açıyor ve 102 bülbül ilahiler söylüyor.
Ayrıntılı bilgi için bakınız...
Altunköprü hakkında...
Stratejik, coğrafik, uygarlık, kültür bakımından, çok eski Türk tarihinde özel yeri olan bu ALTUN KÖPRÜ Türk kasabası, Türk Şehri (Kerkük, Bağdat ve Kerkük, Türk şehirleri Erbil, Musul) gibi kuzey şehirlerle ilişkisi bulunmaktadır, ticaret ve turizm yolu üzerine düşen bu Türk kasabası eskiden beri ve bu güne kadar da Irak’ın diğer şehirleri ile yolculuk geçidi sayılmaktadır.
Tabii güzellikte de her gönlü vurgun aşık olana yer barınak koçak açarak, bu kasabanın havası güzel, kokusu mis amber, suyu bal tatlı sabah erkenden ılık meltem kokusu esen rüzgar, yeli, küçük zabta rengi avluya düşerek etrafı çam orman, ağaçlarla sarılarak süsleyerek, yüzde yüz temiz Türk olan ülkücü davasına sahip çıkarak, Türklükle coşan serin, şirin havası, yeri güzel baharda renkli, renkli güller kokular açılarak, umutlar, mutluluklar vermektedir, hiçte solmayan büyütücü tadıyla kokusuyla milli duygular gönülden, gönülle eserek coşmaktadır.
Altun köprü Türk şehri Kerkük kuzeybatısından 44 kilometre sağına düşer, Türk Erbil şehrinden ise 50 kilometre uzaktadır.
Aşağı Zab, Küçük Zab söylenen ırmak Altunköprü'nün yukarısından ikiye bölünmüştür her biri kasabanın bir yanından akmaktadır, iki kilo aktıktan sonra kayabaşı köyünden dalgalanarak altında birleşir ve bir tek ırmak oluşturmakla kasaba böylece üç yere ayrılır, yukarı, aşağı, orta Kerkük’e yakın olan semte (Salıhıya) orta adaya (Orta yaka) Erbil yoluna düşene (Tısın) adı söylenir.
Tasın tümü Türk olarak önce kasaba iken şimdi Kerkük’ün büyük bir mahallesi sayılmaktadır ikiye ayrılmıştır yeni ve eski Tısın, cellât Saddam Tısın Türklerinden çok sayıda idam ederek uzun yıllar Mahpushaneye atmıştır, baba, anne, oğul yaşlı genç kadın olarak her evden üç dört masum suçsuz Türkmenleri idam ederek kurşuna dizmiştir, birçoğunda yıllar boyu kayıp etmişti.
Bugün Tisin önceden olduğu gibi Türkistan’da bulunmaktadır.
Altunköprü da iki köprü bulunmaktadır büyük köprü, küçük köprü,ve Altun su köprüsü da söylenir, son yıllarda diktatör Saddam bu zavallı milletin durumunu ekonomi, siyasi durumunu ele almakla, kasabanın uzaklığında Altunköprü Türk kasabasına gelmekte olan araba yolcular, ticaretten yararlanmasın diye başka bir köprü yapmakla, kasabada işler çalışmalar durgun hala gelmiştir..
Kasabanın kuzey batısından gelen [Haçar] deresi ise ırmakla karşılaşmaktadır. Altunköprü'nün ne zamandan kurulduğu belli değil tarihte köprülere önem vermekle milattan binlerce yıl önce buralara uygarlık gelişme kalkınma ve Türk adında bir Milletin yaşadığını kaydederek, yazmaktadırlar. Artık buralarda hiç Bir millet olmadan Türk milleti varmış buralarda sayısız devletler büyük Türk milletimiz kurmuştur.
Altunköprü Türkçe birleşik ad olarak hakkında Tarih ve millet arasında da neden bu adın verilmesi hakkında yazılar, söylentilerde çoktur...
Altunköprü katliamı ve Türkmenlere yıllardır uygulanmakta olan bir çok katliam, tıpkı, Ermenilerin Doğu Anadolu’da, Yunanların Batı Anadolu’da uyguladıkları katliamlar gibi, dünya kamuoyuna duyurulmadı…
Altunköprü katliamı ise, Türkmen yazar Ziyat Köprülü tarafından, Londra'da Kerbela Araştırma Merkezi tarafından 21-22 Temmuz 2001'de düzenlenen bir konferansta kamuoyuna anlatılmış ve 27 Temmuz 2002 tarihinde Londra Sus Üniversitesinin Akademik düzeyde düzenlediği "Irak'ta Toplu Katliamlar" adlı panele yine Ziyat Köprülü tarafından İngilizce'ye çevrilen bir bildirinin bu konferansta okunmuştur.
Biz ise aslında onlar yaptıkları halde, biz Ermenileri katletmişiz gibi dünyaya tanıtılmaya devam ediyoruz ve buna karşılık, devlet kurumlarımız ve sivil toplum örgütlerimiz yeterli girişimlerde bulunmuyor… Tıpkı bu günlerde Gazze’de uygulanan soykırıma kimsenin kılının kıpırdamadığı gibi...
0 yorum:
Yorum Gönder