Osmanlı Devleti yönetim sistemi, idaresi, sanatı, kültürü ve devlet yönetimini ve toplumu ilgilendiren ne kadar alan varsa, hepsinde – kimileri bunun aksini iddia etse de - devrinin en üstün devleti idi. Bu üstünlük, adalet sisteminde de aynen geçerli idi. Belki de değişik ırk, dil, kültür ve dinlere mensup insanların asırlarca barış ve huzur içinde, üstelik de kendi etnik kimliklerini muhafaza ederek varlığını sürdürebilmesinin en önemli şartlarından birisi de, halkın devletin hukuk sistemine duyduğu güvenden yani, haklının haksızdan ayrılması ve suç işleyen kim olursa olsun, kanunla belirlenmiş cezanın uygulanacağına olan inancın tam olmasından kaynaklanmış olabilir…
Aşağıda bir Rum ile Osmanlı’nın en muhteşem padişahlarından olan,Fatih Sultan Mehmed Han arasında geçen hadise, Osmanlı’nın adalet sisteminin ne kadar güzel işlediğinin ve Padişah’ından, en fakir insanına kadar tüm vatandaşların kanun önünde nasıl eşit olduğunu göstermesi bakımından çok güzel bir örnek olsa gerek…
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’da bir cami yaptırmaya karar verir ve araştırmalar sonucu, camiyi yaptırmayı düşündüğü arazinin, sahibinden bedeli ne ise verilerek satın alınmasını buyurur. Arazinin sahibinin Rum olduğu öğrenilir ve kendisine arazinin, o çevredeki rayiç bedelinin iki katı para teklif edilir….
Aşağıda bir Rum ile Osmanlı’nın en muhteşem padişahlarından olan,Fatih Sultan Mehmed Han arasında geçen hadise, Osmanlı’nın adalet sisteminin ne kadar güzel işlediğinin ve Padişah’ından, en fakir insanına kadar tüm vatandaşların kanun önünde nasıl eşit olduğunu göstermesi bakımından çok güzel bir örnek olsa gerek…
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’da bir cami yaptırmaya karar verir ve araştırmalar sonucu, camiyi yaptırmayı düşündüğü arazinin, sahibinden bedeli ne ise verilerek satın alınmasını buyurur. Arazinin sahibinin Rum olduğu öğrenilir ve kendisine arazinin, o çevredeki rayiç bedelinin iki katı para teklif edilir….
Ama Rum vermemekte ısrar eder. Bir Hıristiyan olarak, kim bilir belki de kendi arazisinin üzerinde bir cami yapılmasına gönlü razı olmamıştır.
Fakat, Fatih Sultan Mehmet adama kızar. " O kadar fazla para verdiğim halde, bu adam vermiyor ; demek ki bunu inadından yapıyor. Nefsani bir davranış bu. Ben cami yapacağım. Benimki nefsani değil ruhani " der ve alır adamın arsasını, camiyi yaptırır... Rum ise perişandır. Adamı tanıyan ve üzgün görüp ne olduğunu soran bir Türk’e, derdini anlatır ve " Yapabileceğim bir şey yok ki! Bunu yapan Padişah ; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. O bana bunu yaptığına göre her şey bitti " der. Bizim Osmanlı ise ; "Her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. Gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın. Padişah da olsa o hesabı görür " der.
Adam inanamaz bu söylenenlere. Ama, padişahın mahkemeye çağırılmayacağına, çağırılsa da sonucun lehine olmayacağına inanarak, " Gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim " der ve kadıya müracaat eder…
Gerçekten de Fatih Sultan Mehmet mahkemeye gelince, adamın gözleri hayretten açılır. Fatih Sultan Mehmet ayakta, Kadı Efendi oturur vaziyette ve mahkeme başlar. Fatih Sultan Mehmet'in, adamın arsasını zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara varılır. Fatih Sultan Mehmet'in eli kesilecektir.
Ama Osmanlı adaletinde, bir müessese daha vardır. Eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve hak sahibi taraf buna razı olursa, o ceza düşmektedir. Bu kanun gereğince teklifte bulunulur. Denir ki : " Bunun bedeli şu kadar altındır. Bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, Padişah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. Razı mısın? "
Rum, şaşkın şaşkın Padişah'a bakar, inanamaz. Sonra, " Tabi razıyım. Razı olmaz mıyım? O padişah " der. Adam razı olduktan sonra, Fatih Sultan Mehmet ; " Benden beyt'ül mal'ın talebi 200 altın. Ama ben 2000 altın vereceğim ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. Senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata " der ve mahkeme biter bitmez kadı yerinden kalkar, Fatih Sultan Mehmet'in ayaklarının yanına gelip diz çöker.
" Padişahım şu ana kadar ben, Allah'ı temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydınız. Çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. Allah'ı temsil eden siz değildiniz. Adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz mahkemenin sonunda belli olacaktı. Ben Allah'ı temsil ediyordum. Adaletin sahibi bendim o sırada. Şimdi benim görevim bitti. Şimdi bana, sana tabi olan, senin imparatorluğunun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer " der. Padişahın eteğini öper ve ondan sonra padişah oturur…
İşte Osmanlı’nın adalet anlayışı ve Padişah bile olsa, o ülkede yaşayan tüm insanların, kanun önünde eşit olması ilkesinin ne demek olduğunun ve nasıl uygulanması gerektiğinin en güzel örneğinin verildiği bir hadise. Bu olayın fotoğrafını çekip, günümüzde gözümüzün önünde cereyan eden eşitlik anlayışına aykırı davranışların hergün yüzlercesinin yaşandığı günümüze ait karelerle yan yana koyduğumuzda şunu söyleyebilirim en azından ;
Bizim siyasetçilerimizin, her seçim öncesi, kaldırılacağına dair topluma söz verip, iktidar olduktan sonra bir türlü kaldırılmayan dokunulmazlığı, Osmanlı zaten kaldırmış ve hatta kullanmamış bile… Demokrasi, özgürlük, insan hakları vesaire vesaire, günümüzde ülkemizde yerleşmesini isteyip de Avrupa Birliği’ne girince kavuşmayı umut ettiğimiz ve yaban illerde aradığımız ne kadar güzellik varsa, Osmanlı’dan bize zaten miras kalmış da haberimiz yok…
1 yorum:
olayın bazı yönleri yalnış aktarılmış. fatih sultan mehmed cami yapmak istemiş ve o dönemin mimarları bir arsa göstermiş. o arsadaki tüm parçaları almış ve son olarak hristiyan adamın arsasının olduğu yer kalmış. fatih sultan mehmet arsanın fiyatının çok üstünü teklif etmiş ama adam kabul etmemiş. mimarlar o arsayı almadan cami yapılamayacağını fatih sultan mehmede söylemiş. hristiyan bu baskılara dayanamayıp gidip kadıya şikayet etmiş. kadı fatih sultan mehmedi çağırtmış. f.s.m. geldiğinde hristiyan adam ayakta bekliyormuş ve fatih orada yere oturmuş. kadı kızarak padişah dahi olsan adalet karşısında herkes eşittir ayağa kalk demiş ve fatih ayağa kalkmış. kadı, hristiyan adamın dediklerini dinlemiş ve fatihin elinin kesilmesine karar vermiş. fatih gıkını dahi çıkarmamış ve orada bulunan ceza infaz yerine gitmişler. fatih abdestini alıp geldiğinde cellada(elini kesecek olan adam) sağ elim bana lazım olur sol elimi kes demiş ve sol elini masaya yatırmış. böyle cezalar verilirken karşı taraf cezanın gerçekleştiğini görmek için orada bulunurlar. tam fatihin eli kesilecekken adam durun diye bağırır ve celladın elini tutar, vazgeçtim der. fatih e gelip adam derki: sizin nasıl adalet anlayışınız var, ben basit bir vatandaşım nasıl olurda benim yüzümden padişahın eli kesilebilir. diğer ülkelerde değil padişahın elini kestirmek bulunduğu meydana girmek ölüm sebebidir.
sonra fatih kadının olduğu yere gelip derki: ben seni denemek için oturdum eğer benim padişah olduğumdan dolayı oturmama izin verseydin bana iltifatta bulunsaydın yemin ederim ki bu kılıçla seni burada öldürürdüm, benden değil de Allah’tan (cc) korktuğun için seni tebrik ederim.
kadı ayağa kalkarak: padişahım eğer siz benim ayağa kalk dediğimde ayağa kalkmayıp,kararı açıkladığımda karara uymayıp itiraz etseydiniz belimdeki hançeri göğsünüze saplayıp sizi burada öldürürdüm, adaleti olmayan padişah bize lazım değildir.
der ve hristiyan adam bu olayları gördükten sonra müslüman olmaya karar verir. bunun gibi ne mükemmel insanlık örnekleri var bizim tarihimizde. herkes bizden öğrenmiş insanlığı, ama biz daha kendi tarihimizi bile bilmiyoruz
Yorum Gönder