Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere adına yalan vaatlerle Mekke Şerifi Hüseyin'i Osmanlı devletine karşı isyan ettiren casus Thomas Edward Lavrens'in, Osmanlı Devleti’ni küçük düşürmek ve Arapları Osmanlı Devleti’nden soğutmak için, Osmanlı askerleri tarafından " tecavüze uğradığını " iddia ettiğini ve bu iddiasının kocaman bir yalan olduğunun, yine İngiliz bir yazar tarafından ispatlandığını biliyor muydunuz ?... İşte Lavrens’in tecavüz yalanı ve ortaya çıkarılış öyküsü ;
Sunday Telegraph gazetesi kaynaklı bir habere göre, " Çölü Ateşe Vermek : T. E. Lawrence ve Britanya'nın Arabistan'daki 1916-1918 Gizli Savaşı " adlı yayınlanma aşamasındaki kitabın yazarı James Barr'a göre, Lavrens, Deraa'da tecavüze uğradığını iddia ettiği 15-21 Kasım 1917 tarihlerinde başka yerdeymiş. Lavrens'in günlüğüne elektrostatik veri analizi ve karbon yöntemi uygulatan Barr, iddiayı içeren koparılmış sayfanın 18 Kasım'da Deraa'nın 60 mil uzaklığındaki Azrak Kalesi'nde yazıldığı kanaatine varmış. Barr'ın tezini güçlendiren bir başka kanıt ise, Lavrens'in 14 Kasım 1917'de annesine gönderdiği mektupta, birkaç gün Azrak'ta kalacağını bildirmesi.
Hastalıklı bir kişiliğe ve cinsel saplantılara sahip olduğu bilinen Lavrens, tecavüz yalanından 1922'de yayınladığı "Bilgeliğin Yedi Direği" adlı anılarında örtülü söz etmiş. Lavrens, Türkçe'ye ki-tapları çevrilen ünlü yazar Edward Morgan Forster'e 1927'de gönderdiği bir mektupta isim de vermiş. Ancak, Lavrens'in orijinal günlüğünde tecavüze uğradığı tarihe denk düşen sayfaların koparılmış olması Barr'ın dikkatinden kaçmamış. Barr, koparılan sayfalardaki yazının diğer sayfada bıraktığı izleri inceleterek Lavrens'in sözkonusu tarihte Deraa'da değil Azrak'ta olduğu kanısına varmış. Çünkü, kalan sayfadaki izler, Deraa'yı değil Azrak'ı gösteriyormuş.
Lavrens'in iğrenç yalanı, David Lean'nin çektiği "Arabistanlı Lawrence" isimli filmde de yer almıştı. Sunday Telegraph'ın haberine yer veren gazetelerde tecavüzle ilişkilendiren Türk Vali Hacim Bey'in ismi geçiyordu. 14 Mayıs'ta Hürriyet'teki bir habere göre 15-21 Kasım arasında Deraa Kalesi'nde tutuklu kalan Lavrens'in, Deraa Valisi Hacim Bey tarafından kırbaçlattırıldığı ve 20 Kasım'da da Osmanlı askerleri tarafından da tecavüze uğradığını iddia ettiği belirtiliyordu. Adı geçen Hacim Bey, vali değil, idari merkezi Deraa olan Havran Mutasarrıfı'dır.
Hacim Bey, cumhuriyet döneminde Şark İstiklal Mahkemesi Başkanlığı, 1950'ye kadar CHP Milletvekilliği, Bursa Valiliği ve İzmir CHP İl Başkanlığı yapan Hacim Muhittin Çarıklı'ydı. 1965'te vefat eden Hacim Bey, yaşamı boyunca Lavrens'in iftirasından haberi bile olmamış.
Hacim Bey'in oğlu Turgut Çarıklı'nın yazdığı " Babam Hacim Muhittin Çarıklı : Bir Kuvay-ı Milliyecinin Yaşam Öyküsü " isimli kitapta iğrenç iddianın nedeni şöyle izah ediliyor :
"Lawrence'nin Arap aşiretlerini kandırması ve ayaklandırması sonucu isyan hareketi neredeyse bütün Arabistan'ı içine alacak şekilde genişlemiştir. Fakat Lawrence bütün gayret ve maharetine rağmen Havranlıları isyan ettirememiş, bu bölgede başarısızlığa uğramıştır. Fakat bu başarısızlığın intikamını babama çirkin bir iftira atarak almıştır."
Turgut Çarıklı, Lavrens'in anılarında Hacim Bey'in adını vermeden, Deraa Valisi yahut Deraa Beyi'nin kendisine tecavüz etmek istediğini, fakat karşı koyduğunu, bunun üzerine Bey'in vazgeçtiğini yazdığını, ancak daha sonra aralarında yazar Bernard Shaw'ın karısının da yer aldığı bazı dostlarına acındırıcı bir ifade ile Bey'in tecavüzüne karşı koyamadığını , Bey'in istediğini elde ettiğini, adının da Hacim olduğunu iddia ettiğini aktarıyor. Çarıklı şöyle devam ediyordu : "Lavrens'in kendi kitabını yazarken Bey'in adını bilip bilmediğini bilemem, ama kesinlikle söyleyebileceğim çizdiği eşkalin babama hiç benzemediğidir. Zira Lavrens, Bey'in fırça gibi saçlarından bahsediyor. Oysa babamın 23 yaşında tepesi tamamen açılmıştı ve Fransızların deyimiyle başı ampul gibiydi."
Çarıklı'nın verdiği bilgilere göre, Lavrens'in iftirası 1968'de "The Sunday Times" gazetesinde yer almış. Hacim Bey'in oğlu Targan Çarıklı'nın gönderdiği cevabı yayınlamayan gazete, Türkiye'ye iki muhabir göndermiş. Muhabirler Targan Çarıklı ve pekçok kişiyle görüşmüşler. 'Lavrens'in Gizli Yaşamları'(Les Vies Secretes de Lawrence) başlığıyla Fransızca'ya da çevrilen kitapta "Nihayet bütün Deraa Vakası hayal mahsülü olabilir" denilmiş. Buna rağmen hayal mahsulü olay bazı yazarların hayalini hep işgal etmiş. Lavrens'in iftirası 1989'da Time'de de yer almış. Time, Turgut Çarıklı'nın gönderdiği mektuba cevap vermemiş. Çarıklı mektubunda, Lavrens'in iftirasının İngiliz kamuoyunda Türk düşmanlığı yaratılmasına katkı sağladığını belirtmiş, onun yalancı ve mazohist bir kişiliğinin biyografilerinde öne çıkarıldığını hatırlatmış. İngiliz gazetecilerin Hacim Bey'in sağlığında başvurmadıklarından yakınan Çarıklı şöyle diyordu: "1937'de ölen Lawrence ile babamı karşılaştırıp gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olabilirdi. Bu suretle sayfalarca yazı yazıp, boş spekülasyon yapmaktan daha çok tarihe hizmet ederdi. İlginç bir gazetecilik olayı olabilirdi bu karşılaştırma. Lawrence'in yüzyılımızın en büyük kahramanı olup olmadığı tartışılabilir. Yüzyılımızın en büyük yalancılardan biri olduğu ise kesindir."
Lavrens, Deraa'da yakalanmış, ama 1917 Ekimi'nde değil, Aralık 1916'da. Hacim Bey, bu tarihte, Akhisar Kaymakamı idi. Ağustos 1916-Nisan 1917 tarihleri arasında Havran'da jandarma subaylığı yapan merhum emekli albay Selahattin Günay, "Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk?" başlıklı anılarında Lavrens'i kendisinin yakaladığını belirtir. Bedevi kılıklı Lavrens'i Deraa jandarma karakolunun çevresindeki şüpheli hareketleri yakalatır. Sorguda bedevinin yöre halkından olmadığı anlaşılır. Foyası meydana çıkan Lavrens serbest bırakılması için rüşvet teklif eder. Teklifi reddedilen Lavrens, mutasarrıflığa sevkedilir. Selahattin Bey'in oğlu Hüseyin Suat Günay, Lavrens'in aynı gün nöbetçileri atlatarak kaçtığını veya serbest bırakıldığını söyler. Çünkü olay resmi kayıtlara geçmemiş. Near East dergisi de 1 Aralık 1916'da Lavrens'in 17 Ekim 1916 tarihli mektubuna dayanarak yakalandığını duyurmuş. Günay'a göre Lavrens anılarında, Osmanlı idaresini yıpratmak amacıyla yakalanış tarihini 20 Kasım 1917'ye, bir yıl ileriye itmiş. Böylece Hacim Muhittin Bey'e iftira atmış. Oysa Hacim Bey'in mutasarrıf olarak Deraa'ya atanma tarihi 8 Mayıs 1917'dir.
Osmanlı gizli servisi Teşkilat-ı Mahsusa'nın ünlü eylemci şeflerinden Kuşcubaşı Eşref'e göre Lavrens, arkasında altın yığınlarına dayanan bir hareketi idare etmekten başka hüneri olmayan, hasta mizacının icabı kendi vatanında bile istediği mevki ve şöhrete erişemeyince bir nefer olarak resmi askerlik hayatına giren, sonra da, maceraperest ruhunun zaafi icabı yarattığı bir 'kaza' sonunda ölen bir yarı şarlatandı. Eşref Bey şöyle diyordu: "Her eline geçen fırsatta Lavrens, ne kadar zalim ve gaddar olduğunu isbat etmiştir. Sadece Türklere karşı değil, bütün insanlara karşı nefret beslerdi. Kendisinin bir piç ve cinsi sapık olmasında zulüm duygusunun büyük tesiri olduğunu söyleyebilirim."
Gazeteci-yazar Orhan Koloğlu da geçen yıl kaleme aldığı yazısında, Lavrens'in "Bilgeliğin Yedi Direği" başlıklı anılarıyla ilgili bir tanıtımda yer alan ibareleri abartılı bulduğunu belirtiyordu. Buna göre, "Çağımızın en efsanevi casusu" ve "Osmanlı'nın bölgedeki egemenliğine son veren adam" deyimleri palavradır. Lawrence küçücük bir ajandır ve işi bitince teşkilat onu hemen kadro dışına atmıştır. Lavrens'in Araplar tarafından "kazık atan" bir İngiliz olarak anıldığını belirten Koloğlu şöyle diyordu: "Bu kitaba dayalı olarak çevrilen ve büyük ödüller verilen 'Arabistanlı Lawrence' filmi'nin Türkiye'de gösterilmesine izin verilmemesi, hemen aşırı milliyetçilikle suçlanmıştı. Oysa filmin, tıpkı kitapta olduğu gibi Türkleri suçlamak ve aşağılamak hedefi güttüğünü bilmeyen yoktu. Gençliğinden beri eşcinsel olduğu ve ayaklanan Arapların lideri Şerif Hüseyin'in oğlu Ali ile yatıp kalktığı bilinen Lawrence'e ilk kez Deraa'daki Türk kaymakamının tecavüz ettiği iddiası bu yalanlardan biridir."
Çamur at izi kalsın mantığıyla, atalarımıza, tarihimize dil uzatan ve düzmece yalanlarla insanları, Türk tarihini ve Türk tarihinin en muhteşem devleti olan Osmanlı Devleti’ni karalama çalışmaları geçmişte de vardı, günümüzde de devam ediyor…
Ne yazık ki ; geçtiğimiz asırda bu çalışmalar oldukça etkili olmuş ve binlerce insanın temiz kanıyla sulanarak, fethedilen topraklar, bu tür Bizans oyunlarıyla ve bu oyunlara ve yalanlara kanarak, ayaklandırılan cahil kitleler kullanılarak elimizden alınmıştı…
Yirmi birinci yüzyılda, eski günlere dönelim, kaybettiğimiz toprakları geri alalım demiyoruz elbette… Ama şanlı tarihimize dil uzatanların ve bu kişilerin böyle davranarak neyi elde etmeyi amaçladıklarının ortaya çıkarılmasını, ayrıca, her anı şan ve şerefle dolu tarihimize bulaştırılan yalan ve iftiraların araştırılarak, genç nesillerin “ gerçek tarihimizi “ öğrenebilmelerine fırsat verilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum… Ortaya çıkarılması gereken ve dünyaya doğru diye yutturulmuş daha nice yalanlar var kim bilir ?…
1 yorum:
ingiliz degilmi bunlardan ne hayir beklenir
Yorum Gönder