Türk-Rus Harbi'nin kanlı ve karanlık günleriydi. 1877 yılı Kasım ayının yedisini sekizine bağlayan gece, civarda bulunan iki Ermeni köyünden gizlice harekete geçen kalabalık bir çete, sinsi sinsi yaklaşıp Erzurum'un meşhur Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmıştı.
Tabyayı savunan bir avuç Türk askeri derin uykuda idi. Yataklarında bastırıldılar ve uykuda kılıçtan geçirildiler. Arkadan gelen Rus kuvvetleri de hiç bir direnme görmeksizin Aziziye Tabyası'na yerleştiler.
Bu kahpe baskından yaralı olarak kurtulan bir asker koşa koşa Erzurum'a varıp kara haberi yetiştirdi. Minarelerden sabah ezanı yerine " Moskof Aziziye'ye girdi ! " sesleri yükselmeye başladı. Bir anda bütün Erzurum duymuştu kara haberi ve bütün Erzurum şahlanıvermişti.
Tüfeği olan tüfeğini kaptı, olmayan eline ne geçirdi ise tırpan, kazma, kürek, sopayı alıp sokaklara döküldü. Erkekli kadınlı bütün Erzurum halkı Aziziye'ye doğru koşmaya başladı. Şehrin kenar bir mahallesindeki mütevazı bir evde oturan taze bir gelin vardı.
Bir gün evvel ağabeyi Hasan cepheden ağır yaralı olarak eve getirilmiş ve bir kaç saat önce bu taze gelinin kolları arasında ruhunu teslim etmişti. Kocası cephede idi. Minarelerden yükselen " Moskof Aziziye'ye girdi " seslerine, seferber olup koşanların uğultuları karışıyordu. Taze gelin, bu kara haberi duymuş gibi hemen ağlamaya başlayan üç aylık bebeğini emzirip uyuttu.
Usulca onu beşiğine bıraktı ve heyecan dolu bir sesle ; ” Seni bana Allah verdi, ben de seni Allah'a emanet ediyorum yavrum, diye mırıldandı. “
Sonra şehit kardeşinin döşeğine seğirtti. Ölüyü alnından öptü ; “ Seni öldüreni öldüreceğim ben de “ dedi, kin dolu bir sesle. Ve masanın üzerinden satırı kapmasıyla kapıdan dışarı fırlaması bir oldu. O da çılgınca Aziziye'ye doğru koşmakta olan kadınlı erkekli, taşlı sopalı kalabalığın arasına karıştı.
Bütün Erzurum, o dadaşlar diyarı şahlanmıştı. Erzurum halkı bir sel gibi akıyordu canından aziz saydığı Aziziye Tabyası'na doğru. Aziziye'ye yerleşmiş olan Moskof, tabyaya yaklaşmakta olanlara karşı yaylım ateşine geçince bir hayli Erzurumlu kırıldı. Onların kırılışını görmek, ayakta kalabileni büsbütün şahlandırmış ve tabyanın demir kapılarına gülle gibi yüklenen kalabalık bir anda içeri doluvermişti. Demir kapılar bile dayanamamıştı bu olağanüstü iman karşısında.
Aziziye'de boğaz boğaza kanlı bir dövüş başladı. Balta, tırpan, kazma ve sopası olmayan pençeleriyle Moskof’un gırtlağına yapışıyordu. O toplu tüfekli ordu, tam bir bozguna uğramıştı bu şahlanış karşısında. Türk demeye dili dönmeyen Moskof askerleri Osmanlı'yı da kısaltıp sadece " Osman" a çevirmişlerdi. Başı dara gelen " Osman teslim " deyip canını kurtarmaya bakıyordu.
Başka bir zaman olsaydı Türkün merhameti galebe çalardı, belki. Fakat bu zaman diğer zamanlardan çok farklıydı. Aziziye'nin dışında ve içinde kadınlı, ihtiyarlı çocuklu yüzlerce Erzurumlu kanlar içinde yatıyordu. Onlara ateş açanlar acımışlar mıydı? Ne "Osman" dinleyen oldu, ne de "Teslim"e kulak asan...
Taze gelin de elinde satırı, karşısına çıkan Moskof'un kafasına, suratına indiriyordu. Şehit düşen ağabeyinin acısını, bin Moskof'u öldürse içine atamazdı... İki bine yakın Moskof askeri öldürülmüş ve Aziziye kurtarılmıştı.
Düşmanın geri kalan kısmı selameti atlarına atlayıp kaçmakta bulmuştu. Onları takip etmek için Erzurumlunun atı yoktu. Fakat kaçan atlıyı kovalayan yayalar yine de onu yakalayıp haklamayı biliyordu. Yaralılar arasında taze gelin de vardı.
Elinde satırı ile dövüşürken aldığı bir yaranın etkisiyle o da kanlar içinde yere yıkılmıştı. Fakat yaralı olarak baygın bulunduğu zaman dahi elindeki kanlı satırını sıkı sıkıya kavramış bırakmıyordu hırs dolu pençelerinin arasından...
Adı Nene idi taze gelinin. O günden sonra o da bütün Erzurum'un tanıyıp saydığı kişiler arasına katıldı. Doksan sekiz yıllık ömrü boyunca bütün Erzurumlulara Moskof'un Aziziye'de nasıl tepelendiğini anlattı. Fakat kendinden bir kaç kelime ile bahsetti.
Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO Başkomutanına " Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım " demiş ve Amerikalı generali kendine hayran bırakmıştı...
Tarihimize " 93 Harbi " adıyla geçen Türk-Rus savaşında Erzurum'un Aziziye Tabyası'nda gösterdiği kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Türk kadını.
1857 yılında Erzurum'da doğdu. Tam doksan sekiz yıl orada yaşadı. Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı ve anıldı.
Ömrünün son demlerini " Üçüncü Ordu'nun Annesi " olarak geçirdi.
1955 yılında " Yılın Annesi " seçildikten sonra 22 Mayıs 1955 günü Erzurum'da zatürreden vefat etti.
Tarihimiz kahramanlarla ve kahramanlıklarla dolu ve bu kahramanlar arasında, birçok kadın var… Türk kadını, iyi ve kötü günde erkeğinin yanında yer almanın ne demek olduğunu her zaman, her türlü ortamda erkeğiyle omuz omuza mücadele ederek göstermiş…
Bize bu yurdu vatan olarak bırakan analarımızı saygıyla anıyoruz…
Tabyayı savunan bir avuç Türk askeri derin uykuda idi. Yataklarında bastırıldılar ve uykuda kılıçtan geçirildiler. Arkadan gelen Rus kuvvetleri de hiç bir direnme görmeksizin Aziziye Tabyası'na yerleştiler.
Bu kahpe baskından yaralı olarak kurtulan bir asker koşa koşa Erzurum'a varıp kara haberi yetiştirdi. Minarelerden sabah ezanı yerine " Moskof Aziziye'ye girdi ! " sesleri yükselmeye başladı. Bir anda bütün Erzurum duymuştu kara haberi ve bütün Erzurum şahlanıvermişti.
Tüfeği olan tüfeğini kaptı, olmayan eline ne geçirdi ise tırpan, kazma, kürek, sopayı alıp sokaklara döküldü. Erkekli kadınlı bütün Erzurum halkı Aziziye'ye doğru koşmaya başladı. Şehrin kenar bir mahallesindeki mütevazı bir evde oturan taze bir gelin vardı.
Bir gün evvel ağabeyi Hasan cepheden ağır yaralı olarak eve getirilmiş ve bir kaç saat önce bu taze gelinin kolları arasında ruhunu teslim etmişti. Kocası cephede idi. Minarelerden yükselen " Moskof Aziziye'ye girdi " seslerine, seferber olup koşanların uğultuları karışıyordu. Taze gelin, bu kara haberi duymuş gibi hemen ağlamaya başlayan üç aylık bebeğini emzirip uyuttu.
Usulca onu beşiğine bıraktı ve heyecan dolu bir sesle ; ” Seni bana Allah verdi, ben de seni Allah'a emanet ediyorum yavrum, diye mırıldandı. “
Sonra şehit kardeşinin döşeğine seğirtti. Ölüyü alnından öptü ; “ Seni öldüreni öldüreceğim ben de “ dedi, kin dolu bir sesle. Ve masanın üzerinden satırı kapmasıyla kapıdan dışarı fırlaması bir oldu. O da çılgınca Aziziye'ye doğru koşmakta olan kadınlı erkekli, taşlı sopalı kalabalığın arasına karıştı.
Bütün Erzurum, o dadaşlar diyarı şahlanmıştı. Erzurum halkı bir sel gibi akıyordu canından aziz saydığı Aziziye Tabyası'na doğru. Aziziye'ye yerleşmiş olan Moskof, tabyaya yaklaşmakta olanlara karşı yaylım ateşine geçince bir hayli Erzurumlu kırıldı. Onların kırılışını görmek, ayakta kalabileni büsbütün şahlandırmış ve tabyanın demir kapılarına gülle gibi yüklenen kalabalık bir anda içeri doluvermişti. Demir kapılar bile dayanamamıştı bu olağanüstü iman karşısında.
Aziziye'de boğaz boğaza kanlı bir dövüş başladı. Balta, tırpan, kazma ve sopası olmayan pençeleriyle Moskof’un gırtlağına yapışıyordu. O toplu tüfekli ordu, tam bir bozguna uğramıştı bu şahlanış karşısında. Türk demeye dili dönmeyen Moskof askerleri Osmanlı'yı da kısaltıp sadece " Osman" a çevirmişlerdi. Başı dara gelen " Osman teslim " deyip canını kurtarmaya bakıyordu.
Başka bir zaman olsaydı Türkün merhameti galebe çalardı, belki. Fakat bu zaman diğer zamanlardan çok farklıydı. Aziziye'nin dışında ve içinde kadınlı, ihtiyarlı çocuklu yüzlerce Erzurumlu kanlar içinde yatıyordu. Onlara ateş açanlar acımışlar mıydı? Ne "Osman" dinleyen oldu, ne de "Teslim"e kulak asan...
Taze gelin de elinde satırı, karşısına çıkan Moskof'un kafasına, suratına indiriyordu. Şehit düşen ağabeyinin acısını, bin Moskof'u öldürse içine atamazdı... İki bine yakın Moskof askeri öldürülmüş ve Aziziye kurtarılmıştı.
Düşmanın geri kalan kısmı selameti atlarına atlayıp kaçmakta bulmuştu. Onları takip etmek için Erzurumlunun atı yoktu. Fakat kaçan atlıyı kovalayan yayalar yine de onu yakalayıp haklamayı biliyordu. Yaralılar arasında taze gelin de vardı.
Elinde satırı ile dövüşürken aldığı bir yaranın etkisiyle o da kanlar içinde yere yıkılmıştı. Fakat yaralı olarak baygın bulunduğu zaman dahi elindeki kanlı satırını sıkı sıkıya kavramış bırakmıyordu hırs dolu pençelerinin arasından...
Adı Nene idi taze gelinin. O günden sonra o da bütün Erzurum'un tanıyıp saydığı kişiler arasına katıldı. Doksan sekiz yıllık ömrü boyunca bütün Erzurumlulara Moskof'un Aziziye'de nasıl tepelendiğini anlattı. Fakat kendinden bir kaç kelime ile bahsetti.
Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO Başkomutanına " Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım " demiş ve Amerikalı generali kendine hayran bırakmıştı...
Tarihimize " 93 Harbi " adıyla geçen Türk-Rus savaşında Erzurum'un Aziziye Tabyası'nda gösterdiği kahramanlıkla adını tarihe kazandıran Türk kadını.
1857 yılında Erzurum'da doğdu. Tam doksan sekiz yıl orada yaşadı. Bir kahramanlık sembolü olarak tanındı ve anıldı.
Ömrünün son demlerini " Üçüncü Ordu'nun Annesi " olarak geçirdi.
1955 yılında " Yılın Annesi " seçildikten sonra 22 Mayıs 1955 günü Erzurum'da zatürreden vefat etti.
Tarihimiz kahramanlarla ve kahramanlıklarla dolu ve bu kahramanlar arasında, birçok kadın var… Türk kadını, iyi ve kötü günde erkeğinin yanında yer almanın ne demek olduğunu her zaman, her türlü ortamda erkeğiyle omuz omuza mücadele ederek göstermiş…
Bize bu yurdu vatan olarak bırakan analarımızı saygıyla anıyoruz…
0 yorum:
Yorum Gönder